ÇAL ADININ ANLAMI
İlk çağlarda Mosyna olarak adlandırılan Çal, bölgenin Türk hakimiyetine girmesinden sonra, 19.YY. ortalarına kadar Demirciköy olarak adlandırılmıştır. Bu ismin o dönemlerde İlçede demirciliğin yaygın bir zanaat dalı olmasından dolayı verildiği tahmin edilmektedir.
19.YY.ortalarından itibaren ise Çal adı kullanılmaya başlanmıştır. Bu ismin nereden geldiği konusunda halk arasında değişik rivayetler olmasına rağmen bölgenin coğrafi konumu itibariyle bu ismin kulanıldığı tahmin edilmektedir. Çal kelimesi Çağatay Türkçesinde “yüksek yer” anlamına gelmektedir.
ESKİ ÇAĞLARDA ÇAL BÖLGESİ
İlçenin tarihinin, bölgede bulunan höyüklerden dolayı, MÖ.II.binlere kadar uzandığı tahmin edilmekte dir. Çal bölgesi tarih içinde sırasıyla Hititler ( MÖ .2000- MÖ.1200 ), Frigler ( MÖ.750 –MÖ.700 ), Lidyalılar ( MÖ.700 – MÖ.500 ) Persler ( MÖ.500 – MÖ. 300 ), İskender İmparatorluğu (MÖ.330 - MÖ.30 Helenistik Dönem ), Selevkoslar Krallığı, Bergama Krallığı ( MÖ.323 – MÖ.133 ) Roma İmparatorluğu ( MÖ.133 – MS.395) ve Bizans İmparatorluğu ( 395 – 1200) egemenliği altında kalmıştır
Selcen Mahallesinin Durnuk-Demirdere Keçitepesi ve Güney yolu arasındaki bölümünde çok eski bir uygarlığın izleri hala görülmektedir. Bu uygarlığa ait kalıntılar Yunan ve Roma döneminden çok önce olup bazı mezarlardan cam kaplar ve süs eşyaları çıkarılmıştır.
İlçe yakınlarında bir başka yerleşim alanı ise ilçenin 2 km. güneydoğusunda, Asar mevkii denilen yerde, hisar görünümünde olan kalıntılar mevcuttur.
Mahmutgazi Mahallesinde ve çevresinde Roma ve Bizans döneminin izlerine rastlanır. Mahalle mezarlığında Roma döneminde yapılmış olan bir kilisenin temelleri mevcuttur. Çok düzgün sütunlar, kaideleri ile birlikte durmaktadır.
Mahmutgazi Mahallesinde bundan başka, Killik mevkiinde antik bir yerleşim vardır.
İsabey Mahallesinde de bu tür antik taş parçaları görmek mümkündür. Mahallenin altında bulunan Baklan Ovasında 2 adet höyük bulunmaktadır. Birisi Çivril’de sık görünen höyüklere benzeyen küçük bir höyük tür. Şu anda bu höyük yok olmuştur. Bu höyükler hakkında yeterli bir bilgi yoktur.
Aşağıseyit Mahallesi Toptepe mevkiinde de tarihi yapı kalıntılarına rastlanılmaktadır.
Ortaköy Mahallesi yakınlarında, Bizans dönemine ait olduğu sanılan, bir kale kalıntısı ile bunun aşağısında bir kilisenin kalıntıları mevcuttur. Develler Mahallesinde ise mahallenin girişinde sağ tarafta kaya mezarları görülmektedir.
Bunlar dışında Bahadınlar mahallesinde bulunan Apollon Lermonos Tapınağı İlkçağa ait en önemli kalıntı olarak bu mahallede bulunmaktadır
ÇAL’IN TÜRK HAKİMİYETİNE GİRMESİ ( SELÇUKLULAR DÖNEMİ )
Denizli ve Çal çevresi, Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile Bizans arasında yapılan 1071 Malazgirt Zaferi sonrası dönemde Selçuklu Türklerinin egemenliği altına girmiştir. Uzun süre Türklerle Bizanslıların çatışmalarına sahne olan bölge, Çivril yakınlarında Selçuklular ile Bizans arasında yapılan 1176 Miryakefalon Savaşı sonrasında kesin olarak Türk egemenliği altına girmiştir. Mahmut Gazi, İsa Bey Seyit Gazi ve Hüsamettin Bey, Sülü Bey, Şeyh Elvan, Selcen Bey, Bahaiddin Bey, Ali Fakı Bey gibi Selçuklu uç komutanları Çal ve çevresinin Türkleştirilmesinde önemli rol oynamışlardır.
1176 Kumdanlı (Miryakefalon) Savaşı’ndan sonra yöreye Oğuz’un çeşitli boylarına bağlı Karamanlı, Çakırlar, Bahadınlar, Kuyucak, Sülüler, Elvanlı, Kabalar, Hançalar, Ali Fakihler, Cabarlar, Şapçılar, Dayılar, İcikler, Çatal Obalılar, Kaçarlar, Horzum, Sakızcılar, Toklar, Peynirciler, Sindel, Kaplanlar, Demirciler, Köseliler, Seyitler, İkizli, Sarı Keçili, Sarı Tekeli, Karalar, Hadımlar, Meller (Deliler), Büberler, İnallı (Eynelli) gibi oymaklar yerleşmiştir.
Çal, 13.YY.’da Türkiye Selçuklu Devletinin batı uç bölgesinde yer almıştır.
ANADOLU BEYLİKLERİ DÖNEMİNDE ÇAL
Anadolu Selçuklu Devleti, 1243 Kösedağ Savaşında Moğol – İlhanlılara yenilince, dağılma sürecine girmiştir. Bu savaştan sonra Anadolu Selçuklu toprakları üzerinde çok sayıda Türk Beyliği kurulmuştur.
Çal Bölgesi de 1261’den itibaren Germiyanoğulları Beyliğinin egemenliği altına girmiştir. 1391 tarihine kadar Germiyanoğulları egemenliğinde kalan Çal bölgesi, bu tarihte Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı Devletine katılmıştır.
OSMANLILAR DÖNEMİNDE ÇAL
Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Bayezid, 1391 yılında Germiyanoğulları Beyliğine son verince Çal, Osmanlı egemenliğine girmiştir. 1402 Ankara Savaşında Yıldırım Bayezid, Timur’a yenilince Osmanlı Devleti Fetret Dönemi olarak adlandırılan bir döneme girmiştir. Bu dönemde Timur, Anadolu Beyliklerini tekrar kurdurunca Çal, tekrar Germiyanoğulları Beyliğinin hakimiyeti altına girmiştir.
Çal’ da II.Murat döneminde tekrar Osmanlı hakimiyeti başlamıştır. (1429) Uzun süre Kütahya Sancağına bağlı bir nahiye olarak bulunan Çal, 1826 yılında İzmir’e daha sonra ise Aydın’a bağlanmıştır. 1882’de Denizli Sancağı kurulunca bu sancağa bağlanan Çal’da, 1886’yılında Kaza (İlçe) teşkilatı kurulmuştur.
Osmanlı döneminde Çal, bölgenin önemli bir merkezi durumundadır. İlçe yakınlarında “Kayı Pazarı”nın kurulması, Çal’da Kadılık teşkilatının ve üç adet medresenin bulunması ( Bugünkü Gazi İlkokulu binasının bulunduğu yerde Emin Efendi Medresesi, Savranzade Camii çevresinde Süleyman Efendi Medresesi ve Aşağı Camii’deki Fakioğlu Medresesi ) bunun göstergesidir.
KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇAL VE MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ (ÇALGÜNER)
Osmanlı Devleti 1914-1918 arası devam eden I. Dünya Savaşında İttifak Grubunda yer almıştır. Savaşı İttifak Grubu kaybedince Osmanlı Devleti de 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayarak savaştan çekilmiştir. İtilaf Devletleri Mondros’tan sonra, gizli anlaşmalarla daha önceden aralarında paylaştıkları Anadolu’yu, antlaşmanın 7. maddesine dayanarak işgal etmeye başlamışlardır.
Yapılan işgallere karşı Anadolu’da Kuvay-ı Milliye hareketi ortaya çıkmış, bölgesel direniş örgütleri oluşturulmaya başlanmıştır.
Çal’daki direniş hareketleri 1911’den beri Çal Müftülüğü görevini yürüten Ahmet İzzet Efendi’nin liderliğinde gerçekleşmiştir.
18 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris Barış Konferansında İzmir ve Ege Bölgesinin Yunanlılar tarafından işgal edilmesi kararlaştırılmıştı. Bunun üzerine 17-19 Mart 1919 tarihleri arasında, İzmir’de, Müdafa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Kongresi toplanmış, bu kongreye Müftü Ahmet İzzet Efendi ile Belevi’li Yusuf Ağa ( Başkaya ) Denizli temsilcisi olarak katılmışlardır. Kongre dönüşü Ahmet İzzet Efendi Çarşı Camiinde söylediği vaazlarda yaklaşan tehlikenin büyüklüğü ve vehameti konusunda halkı aydınlatmıştır.
15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi tüm yurtta olduğu gibi Çal’da da büyük bir üzüntü ve infiale sebep olmuş, 17 Mayıs 1919’da işgali protesto etmek için Çal’da bir miting düzenlenmiştir. Müftü Ahmet İzzet Efendi burada halkı coşturan bir konuşma yapmıştır.
Denizli’de Müftü Ahmet Hulusi Efendi ile görüşen Müftü Efendi, sırasıyla Mutasarrıf Faik Bey (Öztrak) ve Kalem Reisi Tevfik Bey’le de görüşüp onların desteğini aldıktan sonra Çal’a döner. Çal’ın ileri gelenleri ile yaptığı toplantıda bir ahitname yazıp orada bulunanlara imzalatır. Bu ahitname şöyledir:
“AŞAĞIDA İSİMLERİ YAZILI OLAN BİZLER, CÜMLEMİZ, VATANIMIZI VE NAMUSUMUZU KORUMAK İÇİN SİZE KATILMAYA SÖZ VERİYORUZ. BUNA DAİR HANGİ HUSUSTA EMİR VERİLİRSE YERİNE GETİRMEYE AMADEYİZ. EĞER MUHALEFET OLUNURSA, KENDİMİZİ VE KATLİMİZİ HELAL EDERİZ. 15 TEMMUZ 1919”
Heyet-i Milliye Azaları: Necip Bey, Emin Efendi, Şakir Ağa, Şakir Efendi, Karayazılı Abdullah Efendi, Ağazade Ahmet, Necip Efendi, Alanyalı İzzet Efendi, Arap Mehmetzade , Hacı Ahmet Efendi, Ahmetzade Osman Efendi, Hacı Mustafazade Tevfik Efendi, Hacı Mehmet Ağazade Zekeriya Efendi, Abdurrahmanzade Sadık Efendi, Ahmet Ağazade Derviş Efendi, Zeybekzade Ali Ağa, İbrahim Çavuş, Ahmet Çavuşzade Hüseyin, Bekir Ağaoğulları Mustafa ve Rıza Efendiler.
REİS
MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ
Bu şekilde, 15 Temmuz 1919’da kurulan Çal Heyet-i Milliyesi hemen çalışmalara başlamıştır
Yunan birlikleri Anadolu içlerine doğru ilerlemeye devam ederken, Batı Anadolu’da yeni cepheler kurulmaya devam etmiştir. Çal Heyet-i Milliyesi de Medele, Üçkuyu, Bekilli, Ortaköy, Süller, Çal ve Baklan bölgelerinde Yunan saldırılarına karşı gerekli tedbirleri almıştır. Oluşturulan diğer cephelere gönüllüler gönderilmiş, Çal ve çevresinde yollar kontrol altına alınarak cepheden dönen veya kaçan askerlerin Kuvay-ı Milliye’ye katılmaları sağlanmış, Halk sürekli aydınlatılarak milli birlik ve beraberlik sağlanmaya çalışılmıştır.
Aydın-Umurlu Cephesinin Yunanlılar tarafından işgal edildiğinin duyulması üzerine Çal Heyet-i Milliyesi daha aktif olma gereği duyar. Müftü Efendi hatıralarında bu olayı şöyle anlatır:
“Umurlu’nun yakılmasından bir gün sonra, Köşk’te, 150 kişi ile, cephede görev aldık. Bu sayıyı bir süre sonra 300 kişiye çıkararak bu cephede mücadeleye başladık .”
“Bu faaliyetler boşa gitmedi. Eşraf nüfuzunu istimal etti. Her türlü fedakarlık gösterildi. Asker ve zaruri malzemeler gönderildi. Böylece cephelerimiz sağlamlaştı. Bilahare cepheyi yavaş yavaş geri alıp Çal’da Ortaköy ile Medele’de Aydın Efeleri ile cephe tuttuk. Demirci Mehmet Efe ile Çal’lı Necip Bey’in istişare ederek benim Çal merkezde bulunmamın daha yararlı olacağı sonucuna varmaları üzerine ben Çal’a döndüm. O sırada Çal’da tebdil-i havada bulunan, Çallı 14.Fırka Kumandanı Etem Bey’den (Karabudak), bu hizmette çalışmasını rica ettim. Etem Bey teklifimi kabul edince tevellüt itibariyle bütün Çal efradını askere davet ettim. Bir kısmını da Etem Bey’e teslim ettim. Harbin sonuna kadar Çal efradı, Milli Mücadele’ye iştirak etti. Özellikle ahitnamede ismi geçen Necip Bey merkezde ve köylerde son derece yararlı işler gördü. Velhasıl bu ahitname münderecatı gerek merkez de, gerek cephede bulunan efradımızı mücadelenin sonuna kadar uğraştırdı. Bu durumu Ali İhsan Paşa (Sabis) ve zaman zaman Çal’a gelen Fahrettin Paşa (Altay) ile Refet Paşa (Bele) görüp takdir etmişlerdir.”
4 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’ne Denizli temsilcisi olarak, Çal’ın Belevi Köyünden Yusuf Bey katılmıştır. Yusuf Bey bu kongrede oluşturulan ve TBMM açılıncaya kadar
Hükümet görevini yürüten 16 kişilik Temsil Heyeti’ne de girmiş, Mustafa Kemal’in en yakın adamlarından birisi olmuştur. Mustafa Kemal, Kongre günlerinde, Denizli heyetini kabul etmiş ve bu kabuldeki konuşmasında:
“İSTANBUL’DA, ŞURADA BURADA MİTİNGLER YAPILDI. YUNAN İŞGALİ PROTESTO EDİLDİ. FAKAT SİZİN AYDIN CEPHESİNDE PATLATTIĞINIZ SİLAHLARIN SESLERİ VERSAİLLES SARAYINI ÇINLATTI SİZİ TEBRİK EDERİM .” demiştir.
Sivas Kongresinde Denizli, Çal, Tavas ve Sarayköy Kuvay-ı Milliye teşkilatları, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında toplandılar.
12 Ocak 1920 tarihinde toplanan ve Misak-ı Milli’yi kabul eden Osmanlı Mebuslar Meclisi’ne Denizli temsilcisi olarak Çal’dan Ortaköylü Müftüzade Emin Efendi katılmıştır.
Bu arada, İstanbul Hükümetinin, Anadolu’da başlayan direniş hareketlerini engellemek için Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’den, Mustafa Kemal’i, arkadaşlarını ve Anadolu hareketine destek verenleri kafir ilan eden, fetvayı alması üzerine, TBMM, Ankara Müftüsü Rifat Efendi’ den, İstanbul hükümetini kafir ilan eden bir fetva almış, bu fetvaya Ahmet İzzet Efendi de Çal Müftüsü unvanıyla imza koymuştur.
Çal Heyet-i Milliye’si bir taraftan cephede mücadele edecek kuvvetler oluştururken, bir taraftan da hem bu kuvvetlerin hem de cephede bulunan diğer kuvvetlerin her türlü ihtiyacını karşılamak için çalışmalar yapmıştır.
Milli Mücadele’nin başlangıcından Ağustos 1920 başına kadar, Çal Heyet-i Milliyesi’nce milli kuvvetlere 100.000 Liraya yakın para yardımı yapıldı. Yine 1920 Temmuz ayı içinde, Çal’dan cepheye 264 silah, 31.000 cephane sevk edilmiştir. Çal Kazasının bu fedakarlıkları, Denizli Mutasarrıfı Nazmi Bey tarafından Dahiliye Vekaleti’ne bildirilmiştir.
5 Temmuz 1920 tarihinde Çal sınırları içine giren Yunan kuvvetleri Menderes Nehrinin kuzeyindeki köyleri işgale başlarlar. Çal sınırları içinde Yunanlılarla ilk sıcak temas Üçkuyu tepelerinde olur. Fakat ikmal yetersizliği ve asker azlığı nedeniyle Türk birlikleri geri çekilmek zorunda kalır. İşgallere devam eden Yunan kuvvetleri Bekilli – Süller – Aşağıseyit hattını ele geçirmişler ve buralardaki halka işkence etmişlerdir.
Bölgede Yunanlılara karşı en hassas yerler Çal ve çevresidir. Bilhassa Menderes nehri üzerindeki köprüler büyük önem taşımaktadır. Başka bir deyişle Çal, Denizli’nin yumuşak karnı durumundadır. Buraları koruma görevi de Çal Kuvay-ı Milliyesi’ne aitti. Çal Kuvay-ı Milliyesi, Menderes üzerindeki bütün köprüleri tahrip etmiştir.
26 Ağustos tarihinde başlayan Büyük Taarruz’da 14. ve 34. Alay Çal’dan taarruza geçmiş ve bölgeyi Yunanlılardan temizlemişlerdir.
Kurtuluş Savaşında resmi kayıtlara göre 279 Çallı Mehmetçik şehit düşmüştür. 15 Temmuz 1919’da kurulan Çal Heyet-i Milliye’si yaklaşık dört yıllık hizmeti süresince, Denizli sancağı içerisinde en büyük takdire layık cemiyet olmuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarında TBMM’ye ve Dahiliye Vekaletine bu heyetin fedakar çalışmaları hakkında raporlar yazılmıştır.
Müftü Ahmet İzzet Efendi’ye Verilen İki İstiklal Madalyası:
Çal Müftüsü Ahmet İzzet Efendi’ye Kurtuluş Savaşından sonra iki İstiklâl Madalyası verilmiştir. Bu olay Milli Mücadele tarihinde ilk ve tek kalmış bir olaydır. 3354 sayılı beratla “Çal Kazası Müdafa-i Hukuk Heyetinden Müftü İzzet Efendi”, 3365 sayılı beratla “Denizli-Çal Müftüsü İzzet Efendi” olarak İki madalya düzenlenmiş ve verilmiştir.
İki beratta da Türkiye Cumhuriyeti Riyaset mührü ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın imzası vardır. ( 17 Mart 1926) Bu durum bir yıl sonra anlaşılmış, ancak Milli Mücadele yıllarında bölgede görev yapmış olan, zamanın Müdafa-i Milliye Vekili Kazım Paşa (Özalp), o buhran günlerinde yakından tanıdığı Müftü Efendinin, Milli Mücadeledeki yararlı çalışmalarını çok iyi bilmenin huzuru içinde iki madalyayı da Müftü Efendi’nin göğsünde bıraktırmıştır.